20 Şubat 2011 Pazar

Gemi Turları Türkiye yeniden Ortadoğu ya dönüyor

Haber “Yeter” diyoruz, “karar Mısır turları ve Tunus turları halklarına ait. Türkiye, bu ulusların acısını olduğu kadar umutlarını da paylaşmakta.” Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın Ortadoğu’daki son gelişmelere dair özgüvenli biçimde sarf ettiği sözler bunlardı. Yorumcular, Arap dünyasındaki devrimleri Soğuk Savaş’ın kalıntılarının darmadağın olmasının son örneği olarak görürken, Türkler uzun vadede daha önemli bir küresel eğilime tuhaf bir biçimde aşina. Tunus’ta 23 yıllık iktidarı deviren, Mısır’daysa 30 yıllık Mübarek yönetimini sallayan ayaklanmalar, yanı sıra Lübnan’da devam eden istikrarsızlık ve Tunus’tan mülhem devrimlerin Yemen ve Ürdün’e de sıçrama ihtimali, Arap dünyasında şu an tanık olduklarımızın önemini daha da arttırıyor. Geleneksel otoriter rejimlere karşı protestoların beklenmedik boyutları ve birbiriyle bağlantıları, Ortadoğu’yu Osmanlı İmparatorluğu’nun dağıldığı ve Arap milliyetçiliğinin yükseldiği dönemi hatırlatan noktaya taşıyor.
Hiç olmadığı kadar aktif
Arap dünyasındaki analizcilerin açıklamaları, protestocuları sokağa döken bastırılmış huzursuzluklara odaklanıyor. Ancak bunun bölgesel dinamikler üzerinde, Ortadoğu’daki büyük siyaset oyununa yeni bir aktörün dahil olması ve geleneksel aktörleri bir kenara itmesinde tezahürünü bulan etkisine de dikkat çekmek önemli.
Türkler, Osmanlı döneminden bu yana Arap dünyasıyla diplomatik (sadece son bir ayda Arap dünyasıyla rekor sayıda ziyaretler: Türk Dışişleri Bakanı’nın Lübnan ve Suriye turları ziyaretleri), ekonomik (iki yıllık dönemde ticaret hacmindeki en büyük artış) veya siyasi (Türkiye’nin Arap Birliği’ne dahil edilmesi ve İslam Konferansı Örgütü’nün (İKÖ) başkanlığını üstlenmesi) ilişkilerde hiç bugünkü kadar aktif olmamıştı. Bu emperyal geçmiş Türk-Arap ilişkilerini hâlâ gölgeliyor olsa da şimdinin çıkarları maziye baskın çıkmış görünüyor. Türkiye ve Katar’ın Lübnan’da Saad Hariri hükümetinin çökmesinin hemen ardından bir uzlaşmaya arabuluculuk yapmak için devreye girmesi, bu ülkelerin bölgesel istikrarı sağlamaya ne kadar önem verdiğinin göstergesi. Erdoğan’ın Mübarek’i ‘görevi bırakması’ ve ‘halkını tatmin edecek adımlar atması’ yönünde uyardığı son konuşmasıysa, Türkiye’nin kendisine ‘Ortadoğu’nun belirleyici gücü’ rolü biçerek sahneye çıktığının işareti.
Ankara’nın büyük şansı
Yakın çevresinde yaşananlara dair açıklama yapmak için bir hafta bekleyen Erdoğan, Türkiye’yi Ortadoğu’daki rejim karşıtı hareketlerin safına yerleştirerek, ülke içinde kendisini eleştirenlere açık bir cevap verdi. ‘Türkiye’nin bölgede taşları yerinden oynatabilecek ve tarihin akışını değiştirebilecek bir rol oynadığını’ öne süren Erdoğan, partisi AKP’nin ‘karakterli bir dış politika’ yürüttüğünü belirtti. Muhalifleriyse, Erdoğan’ın 2009’da Yeşil Hareketi bastırırken İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad’ı ve Sudan Devlet Başkanı Ömer el Beşir’i kucaklayarak ikiyüzlü bir tutum sergilediğine işaret etti, fakat görünen o ki pek az Türk bunu dert ediyor.
Türkiye’nin diplomatik ve ekonomik yakınlaşma stratejisi, bölgede memnuniyet verici bulunuyor. Mezhepçi olmayan pragmatik odaklanmasıyla A tatil nkara, bugün Ortadoğu’nun sorunlarına şiddet içeren çözümler yerine siyasi ve sürdürülebilir çözümler bulmak açısından en büyük ekonomik açılımları sunuyor. Ankara’nın şansı, kısmen Arap liderliğinin yokluğundan, kısmen de vaktiyle görmezden geldiği bölgede yürüttüğü proaktif politikalardan kaynaklanıyor. Mısır ve Suudi Arabistan gibi önde gelen Arap ülkeleri, protesto hareketlerine ve Türkiye’nin bilhassa İran, Irak, Lübnan, Filistin ve Araplar arası ilişkilerde üstlendiği yeni role pek iyi gözle bakmıyor; zira pek az tercih şanslarının olduğu bu alanlarda üstünlüğü kaybetmekten korkuyorlar. Bu ülkelerin ekonomik fırsatlar konusundaki zayıflığı ve meşru bir muhafazakâr Müslüman partinin başını çektiği, kendi gücüne dayalı bir demokrasinin popülerliği, Türkiye’nin konumunu daha da güçlendiriyor. Türkler, Arap ülkeleri tarafından kucaklanıyor, zira Türk diplomasisinin ticaretsever ve pragmatik niteliği hoşlarına gidiyor. Hem Avrupa turları hem Amerika’ya açılan bir kapı olan Türkiye, kendini bölgenin aktörleri için bir toplanma noktası mahiyetinde inşa etmiş durumda.
Yeniden bir yakınlaşma
AKP dönemindeki Türk dış politikası, komşularla ilişkileri, bilhassa Ortadoğu’daki eski Osmanlı alanını (sözgelimi bir serbest ticaret bölgesi ve bir Ortadoğu birliği yönünde anlaşmaların müzakere edildiği Lübnan, Ürdün, Irak, İran ve Suriye) imtiyazlı kılarak iyileştirmek gibi bir vizyonu hayata geçirmenin peşinde. Türkiye’nin Ortadoğu’yla güçlenen ekonomik ve siyasi bağları, bölgede yeniden yakınlaşmaya yol açtı bile.
Türkiye, Ortadoğu’da jeopolitik açıdan hâkim olan revizyonist ve güvenlik öncelikli eğilimlere karşı koyarak, bölgeyi fişekleyecek ekonomik bir motor görevi görerek bölgesel yakınlaşma imkânı sunuyor. Bugünün Ortadoğu’sunda İran ve İsrail gibi ülkeler, söylem ve eylemleriyle kuşkuya ve endişeye yol açarak bölgede güvenliğin giderek öncelikli olmasını tetikliyor ve cazip bir sürdürülebirlik ekonomik veya siyasi başarı modeli sunmuyor. Türkiye’yse tam tersine serbest piyasa girişimciliğiyle bütün taraflarla ilişkileri, ikili bağlantılar ve bölgesel bütünleşme yoluyla güçlendirme çabasında.
Ortadoğu’da en hızlı büyüyen ve en büyük ekonomi sıfatıyla Türkiye, bölgede yeni ortaya çıkan hükümetler için modeller sunuyor. Batı’nın uzun yıllardır müttefiki ve İran’la Suriye’nin yeni ortağı olmasıyla, Tunus, Mısır ve Lübnan dahil bütün uygun alanlarda arabulucu rolü oynamaya ve örnek teşkil etmeye çalışıyor. G-20’nin kurucu üyesi, BM Güvenlik Konseyi’nin geçici üyesi, AB adayı ve İKÖ Başkanı sıfatıyla Ankara, kendisini, bölgeyi etkileyebilen uluslararası bir aktöre dönüştürüyor. Türkiye, Atatürk’ün önderlik ettiği Osmanlı sonrası yenik bir devletten serpilip, gelişen bir piyasa demokrasisine bir gecede dönüşmedi; bu neredeyse bir asırlık bir süreci gerektirdi. Bununla birlikte Türkiye’nin Arap dünyasına verdiği dersler ve sunduğu fırsatlar dikkatle değerlendirilmeli. Türkler Ortadoğu’nun en önemli ve etkili belirleyici gücü olarak geri dönmek üzere. (Brandeis Üniversitesi Ortadoğu Çalışmaları Merkezi’nde doçent, 3 Şubat 2011)

RADİKAL
Türkiye yeniden Ortadoğu'ya dönüyor Tatil Gemi TurlarıHaber “Yeter” diyoruz, “karar Mısır turları ve Tunus turları halklarına ait. Türkiye, bu ulusların acısını olduğu kadar umutlarını da paylaşmakta.” Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın Ortadoğu’daki son gelişmelere dair özgüvenli biçimde sarf ettiği sözler bunlardı. Yorumcular, Arap dünyasındaki devrimleri Soğuk Savaş’ın kalıntılarının darmadağın olmasının son örneği olarak görürken, Türkler uzun vadede daha önemli bir küresel eğilime tuhaf bir biçimde aşina. Tunus’ta 23 yıllık iktidarı deviren, Mısır’daysa 30 yıllık Mübarek yönetimini sallayan ayaklanmalar, yanı sıra Lübnan’da devam eden istikrarsızlık ve Tunus’tan mülhem devrimlerin Yemen ve Ürdün’e de sıçrama ihtimali, Arap dünyasında şu an tanık olduklarımızın önemini daha da arttırıyor. Geleneksel otoriter rejimlere karşı protestoların beklenmedik boyutları ve birbiriyle bağlantıları, Ortadoğu’yu Osmanlı İmparatorluğu’nun dağıldığı ve Arap milliyetçiliğinin yükseldiği dönemi hatırlatan noktaya taşıyor.
Hiç olmadığı kadar aktif
Arap dünyasındaki analizcilerin açıklamaları, protestocuları sokağa döken bastırılmış huzursuzluklara odaklanıyor. Ancak bunun bölgesel dinamikler üzerinde, Ortadoğu’daki büyük siyaset oyununa yeni bir aktörün dahil olması ve geleneksel aktörleri bir kenara itmesinde tezahürünü bulan etkisine de dikkat çekmek önemli.
Türkler, Osmanlı döneminden bu yana Arap dünyasıyla diplomatik (sadece son bir ayda Arap dünyasıyla rekor sayıda ziyaretler: Türk Dışişleri Bakanı’nın Lübnan ve Suriye turları ziyaretleri), ekonomik (iki yıllık dönemde ticaret hacmindeki en büyük artış) veya siyasi (Türkiye’nin Arap Birliği’ne dahil edilmesi ve İslam Konferansı Örgütü’nün (İKÖ) başkanlığını üstlenmesi) ilişkilerde hiç bugünkü kadar aktif olmamıştı. Bu emperyal geçmiş Türk-Arap ilişkilerini hâlâ gölgeliyor olsa da şimdinin çıkarları maziye baskın çıkmış görünüyor. Türkiye ve Katar’ın Lübnan’da Saad Hariri hükümetinin çökmesinin hemen ardından bir uzlaşmaya arabuluculuk yapmak için devreye girmesi, bu ülkelerin bölgesel istikrarı sağlamaya ne kadar önem verdiğinin göstergesi. Erdoğan’ın Mübarek’i ‘görevi bırakması’ ve ‘halkını tatmin edecek adımlar atması’ yönünde uyardığı son konuşmasıysa, Türkiye’nin kendisine ‘Ortadoğu’nun belirleyici gücü’ rolü biçerek sahneye çıktığının işareti.
Ankara’nın büyük şansı
Yakın çevresinde yaşananlara dair açıklama yapmak için bir hafta bekleyen Erdoğan, Türkiye’yi Ortadoğu’daki rejim karşıtı hareketlerin safına yerleştirerek, ülke içinde kendisini eleştirenlere açık bir cevap verdi. ‘Türkiye’nin bölgede taşları yerinden oynatabilecek ve tarihin akışını değiştirebilecek bir rol oynadığını’ öne süren Erdoğan, partisi AKP’nin ‘karakterli bir dış politika’ yürüttüğünü belirtti. Muhalifleriyse, Erdoğan’ın 2009’da Yeşil Hareketi bastırırken İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad’ı ve Sudan Devlet Başkanı Ömer el Beşir’i kucaklayarak ikiyüzlü bir tutum sergilediğine işaret etti, fakat görünen o ki pek az Türk bunu dert ediyor.
Türkiye’nin diplomatik ve ekonomik yakınlaşma stratejisi, bölgede memnuniyet verici bulunuyor. Mezhepçi olmayan pragmatik odaklanmasıyla A tatil nkara, bugün Ortadoğu’nun sorunlarına şiddet içeren çözümler yerine siyasi ve sürdürülebilir çözümler bulmak açısından en büyük ekonomik açılımları sunuyor. Ankara’nın şansı, kısmen Arap liderliğinin yokluğundan, kısmen de vaktiyle görmezden geldiği bölgede yürüttüğü proaktif politikalardan kaynaklanıyor. Mısır ve Suudi Arabistan gibi önde gelen Arap ülkeleri, protesto hareketlerine ve Türkiye’nin bilhassa İran, Irak, Lübnan, Filistin ve Araplar arası ilişkilerde üstlendiği yeni role pek iyi gözle bakmıyor; zira pek az tercih şanslarının olduğu bu alanlarda üstünlüğü kaybetmekten korkuyorlar. Bu ülkelerin ekonomik fırsatlar konusundaki zayıflığı ve meşru bir muhafazakâr Müslüman partinin başını çektiği, kendi gücüne dayalı bir demokrasinin popülerliği, Türkiye’nin konumunu daha da güçlendiriyor. Türkler, Arap ülkeleri tarafından kucaklanıyor, zira Türk diplomasisinin ticaretsever ve pragmatik niteliği hoşlarına gidiyor. Hem Avrupa turları hem Amerika’ya açılan bir kapı olan Türkiye, kendini bölgenin aktörleri için bir toplanma noktası mahiyetinde inşa etmiş durumda.
Yeniden bir yakınlaşma
AKP dönemindeki Türk dış politikası, komşularla ilişkileri, bilhassa Ortadoğu’daki eski Osmanlı alanını (sözgelimi bir serbest ticaret bölgesi ve bir Ortadoğu birliği yönünde anlaşmaların müzakere edildiği Lübnan, Ürdün, Irak, İran ve Suriye) imtiyazlı kılarak iyileştirmek gibi bir vizyonu hayata geçirmenin peşinde. Türkiye’nin Ortadoğu’yla güçlenen ekonomik ve siyasi bağları, bölgede yeniden yakınlaşmaya yol açtı bile.
Türkiye, Ortadoğu’da jeopolitik açıdan hâkim olan revizyonist ve güvenlik öncelikli eğilimlere karşı koyarak, bölgeyi fişekleyecek ekonomik bir motor görevi görerek bölgesel yakınlaşma imkânı sunuyor. Bugünün Ortadoğu’sunda İran ve İsrail gibi ülkeler, söylem ve eylemleriyle kuşkuya ve endişeye yol açarak bölgede güvenliğin giderek öncelikli olmasını tetikliyor ve cazip bir sürdürülebirlik ekonomik veya siyasi başarı modeli sunmuyor. Türkiye’yse tam tersine serbest piyasa girişimciliğiyle bütün taraflarla ilişkileri, ikili bağlantılar ve bölgesel bütünleşme yoluyla güçlendirme çabasında.
Ortadoğu’da en hızlı büyüyen ve en büyük ekonomi sıfatıyla Türkiye, bölgede yeni ortaya çıkan hükümetler için modeller sunuyor. Batı’nın uzun yıllardır müttefiki ve İran’la Suriye’nin yeni ortağı olmasıyla, Tunus, Mısır ve Lübnan dahil bütün uygun alanlarda arabulucu rolü oynamaya ve örnek teşkil etmeye çalışıyor. G-20’nin kurucu üyesi, BM Güvenlik Konseyi’nin geçici üyesi, AB adayı ve İKÖ Başkanı sıfatıyla Ankara, kendisini, bölgeyi etkileyebilen uluslararası bir aktöre dönüştürüyor. Türkiye, Atatürk’ün önderlik ettiği Osmanlı sonrası yenik bir devletten serpilip, gelişen bir piyasa demokrasisine bir gecede dönüşmedi; bu neredeyse bir asırlık bir süreci gerektirdi. Bununla birlikte Türkiye’nin Arap dünyasına verdiği dersler ve sunduğu fırsatlar dikkatle değerlendirilmeli. Türkler Ortadoğu’nun en önemli ve etkili belirleyici gücü olarak geri dönmek üzere. (Brandeis Üniversitesi Ortadoğu Çalışmaları Merkezi’nde doçent, 3 Şubat 2011)

RADİKAL
Türkiye yeniden Ortadoğu'ya dönüyor Tatil

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder